Bilindiği üzere (!) eğitim sektöründe anasınıfından doktoraya kadar eğitim alınan bütün kurumlar aslında birer işletmedir. Çoğu zaman bir eğitim kurumuna “İşletme” demek de aynı “Pazarlama” kavramında algılanan olumsuzluğun bir benzerine neden olabiliyor. Ancak işletmeler birden çok fonksiyonun bir arada çalıştığı büyük organizasyonlardır. Eğitim Kurumları gibi…
Eğer ortada bir işletme var ise hayatta kalabilmesi için tüm fonksiyonlarının çalışır durumda olması gerekir. İşletme kavramını büyük bir pasta olarak düşündüğümüzde bu pastanın dilimleri, İnsan Kaynakları, Satınalma, Müşteri İlişkileri, Muhasebe, Finans, Halkla İlişkiler, Yönetim Kurulu, Yönetici Heyet, Pazarlama gibi fonksiyonlardır. Bu kavramların hepsi ya da çoğunluğu da aslında bütün eğitim kurumlarında bulunmaktadır.
Asıl konuya girmeden önce kısaca özetlersek; her eğitim kurumu aslında birer işletmedir. Bu işletmelerin varlığını sürdürmeleri ve rekabet üstünlüğü sağlamaları için pazarlama fonksiyonlarını kullanmaları gerekir. Sonuç olarak bir eğitim kurumunun pazarlama faaliyetleri yürütmesi olumsuz algılanmamalıdır.
Eğitim kurumları genelinden Yükseköğretime doğru konuyu özelleştirelim. Bilindiği üzere yükseköğretim kurumlarımız üniversiteler ve meslek yüksekokullarıdır. Bu kurumlar yönetim şekilleri ve kaynakları itibari ile Devlet ve Vakıf yükseköğretim kurumları olarak ikiye ayrılıyorlar. Devlet üniversiteleri kaynakları devlet tarafından sağlanan ve ücretsiz eğitim veren kurumlardır (İkinci, uzaktan ve açıköğretim programları hariç). Vakıf üniversiteleri ise bir vakıf ve Mütevelli Heyet tarafından yönetilir. Tam burslu, kısmi burslu ve ücretli kontenjanlara sahip olan vakıf üniversiteleri kar amacı gütmeyen kurumlardır. Eğitim ücretlerinden elde edilen gelir eğitim öğretimin devam etmesi, kampüs imkânlarının arttırılması, laboratuvar ekipmanları, amfi ve derslik ihtiyaçları, güvenlik, temizlik gibi işletmenin giderleri için kullanılır.
Her işletmenin olduğu gibi vakıf üniversitelerin de gelire ihtiyaçları vardır. Bu gelirin kaynağı ise hedef kitle olarak belirledikleri öğrencilerdir. Öğrenciler tek başlarına bir yükseköğretim kurumlarını tercih etmede karar verici kişiler olmadıkları için onları etkileyen aile ve öğretmenleri de bu hedef kitle içerisinde yer alırlar.
Tüm bunlar yükseköğretim kurumlarının pazarlama stratejilerini oluşturmalarında direkt olarak etkilidir. Açıktır ki bu yükseköğretim kurumlarının oluşturduğu büyük pazarda yine büyük bir rekabet söz konusudur. Bu nedenle bu pazarda öne çıkmak isteyen kurumlar rekabet üstünlüğü elde edebilmek için pazarlama ve iletişim çalışmaları yaparlar. Burs imkânları, yurt dışı olanakları, kampüsleri, iş dünyası ile bağlantılı olma avantajları, güçlü akademik kadro gibi ön plana çıkararak stratejilerini belirlerler. Saha iletişimi yaparlar, sosyal medyayı, interneti, televizyon, radyo, gazete, dergi ve daha bir sürü mecrada görünürlüklerini arttırmayı amaçlarlar.
Tüm bu süreçler bir ürün ya da hizmeti hedef kitleye ulaştırmak, arz etmek içindir. Her işletmenin ürün ve hizmetleri olduğu gibi üniversitelerinde vardır. Üniversiteler de eğitim hizmeti sunarlar. Kabaca ürünleri fakülte ve meslek yüksekokullarındaki bölüm ve programlarıdır. Amaç bu bölüm ve programlardan ilgili yıl için belirlenen kontenjan sayılarında öğrencileri kazanmaktadır.
Yükseköğretimde Pazarı Kavramı
Yükseköğretim kurumlarının birer işletme olduğunu, ürün ve hizmetlerinin bulunduğunu ve bu ürün ve hizmetlerini sunacakları hedef kitlelerinin bulunduğundan bahsetmiştik. Tüm bunları önümüze koyduğumuzda bir üniversitenin öğrenci kazanması çabasından daha büyük bir resim ortaya çıkıyor. Açıktır ki üniversite ve meslek yüksekokullarının oluşturduğu bir yükseköğretim pazarı mevcut. Bu yükseköğretim pazarını 2017 yılı itibari ile 184 yükseköğretim kurumu oluşturuyor (devlet üniversiteleri, vakıf üniversiteleri ve vakıf meslek yüksekokulları) (http://www.yok.gov.tr/web/guest/universitelerimiz) ve her geçen yıl pazara yeni rakipler dâhil oluyor. Pazarın büyüme oranı ile hedef kitlenin (üniversite sınavına giren öğrenci sayısı) büyüme oranında bir doğru orantı görülse de son 12 yılda üniversite sayısındaki artış bu farkın artmasında önemli rol oynuyor. 2003 yılında 1 milyon 502 bin 644 öğrenci sınava başvuru yaparken bu sayı 2017 yılında 2 milyon 265 bin 844 kişi. Son 14 yılda sınava başvuru yapan öğrenci sayısındaki artış 763 bin 200 kişi. Yani son 14 yılda sınava giren öğrenci sayısı %50 arttı. Buna bağlı olarak üniversite sayıları ve kontenjanlar da sürekli artıyor.