Ele alınan konu, nüfusunda çocuk ve genç ya da çocuk-genç
sayısının büyük bir yer tuttuğu ülkemiz için son derece önemli. 12-21 yaş arasında
genellikle içinden geçilen bir dönem olarak kabul edilen “Ergenlik”, kişinin
kendisiyle ve kendisi olmayanla, başka insanlarla, aile bireyleriyle, aileyle,
okulla, arkadaş çevresiyle, akranlarıyla olan ilişkisinde ortaya çıkan ve bir
dizi özellikler gösteren dönemin adı olarak belirlenebilir.
Birbirinden bir bakıma çok farklı işleyen bilgi dalları,
insanı farklı şekillerde konulaştırır. Örneğin; insan bilimi ve bir o kadar da
toplum bilimi olarak dallanıp budaklanan psikolojide, özellikle gelişme
psikolojisinde insan yaşam boyu süren farklılaşmasının ortak paydasında ele alınırken;
insan felsefesinde, insan kendisini diğer varolanlardan farklı kılan temel
nitelikleriyle konulaştırılır. Burada ölçü, insana özgü olanın
belirginleştirilmesidir. İnsan felsefesi tarihine bakıldığında, insana ilişkin
olmak üzere çok sayıda ortaklıklara işaret eden belirlemeler yapılmıştır. Ancak
çok sonraları bu belirlemelerden bir tanesi insan için daha gözlemsel olana
işaret etmeye başlamış ve insan, her türlü yönelimiyle, aslında gerilimli, daha
keskin bir terim kullanacak olursak, krizli ya da bunalımlı bir varlık olarak
nitelenir olmuştur. Özellikle 20. yüzyılda bu duruma, insanın bunalımlı durumuna
daha çok dikkat çekilmeye başlanmıştır.
Çok sayıda filozof ve/veya bilim insanı insanın bu duruşunun
altını çizerken, saptanan bu durumun da ardında ne olduğunun pek de üzerinde
durulmamıştır. Oysa bu durumun ardında da yine salt insana özgü olan bir duruş
vardır: “Arada olma” durumu ve duruşu. Yaklaşık son on yıldır yaptığım
çalışmalarla dikkati çektiğim bu insansal duruşu, adına antropontoloji dediğim
insan-varlık bilgisinde ya da insan-ontolojisinde belirgin kılmaya çalışıyorum.
Buradaki sava göre, tüm insanlar yaşamlarının her evresinde arada olan
varlıklardır. Arada olmanın insanın her şeyden önce, kendisiyle olan
ilişkisinde, doğal-toplumsal-tarihsel-kültürel varlık olarak, her türlü diğer
varolanlarla ilişkisinde kendisini gösterdiğini ileri sürebiliriz. İnsanın
yaşam evrelerini birbirinden ayıran da, çocukluk, ergenlik erginlik gibi
ayırımlamaları yapan da bu “arada olma”yı nasıl karşıladıklarıyla yakından
ilgilidir.
Dünyaya adım attığı andan itibaren, yönelimlerini hayata
geçirmeye çalışan ve özellikle “isteme” olarak adlandırabileceğimiz temel
yönelimiyle varolana ulaşmaya çalışan insanın, yönelimsel özelliklerinin ortak
paydalarını bulgulamaya çalışan bilimlerden biri olan psikoloji, gelişim
psikolojisi bağlamında, gözlemlere de dayalı olarak, 12-21 yaş arasını yukarıda
da belirttiğimiz gibi, “ergenlik” olarak belirliyor. Elbette, ayrıntıda
neredeyse her bireyde idiografik olarak, biriciklik, tekillik, somutluk içinde
kendini gösteren kimi özellikler, yine de çeşitli kümelenmeler içinde, kimi
ortaklıklara işaret ediyor. Bu dönemde ve her dönemde, ama özellikle bu dönemde
bireyin ya da kişinin yaşadığı, özellikle bedensel nitelikli değişimler ve bu
değişimler karşısında verdiği tepkiler, yukarıda da belirttiğimiz gibi, arada
olması, hem kendi bedeniyle zihinsel gelişimi arasında olması, akranları
arasında olması, ebeveyn ve arkadaşları arasında olması, evle-aileyle-okul
arasında olması, çok sayıda sorunu da en olağan durumda bile beraberinde
getiriyor.
Kendisiyle ve başkasıyla olan ilişkisinde belki de en
bunalımlı dönemini yaşayan çocuk-gencin çok farklı ögelerle başa çıkması
gerekiyor ya da bu, kendisinden bekleniyor. Özellikle de eylemler ve ilişkiler
toplamından oluşan günümüz insan dünyasında, yüz yüze ilişkilerin yanı sıra ve
artık gittikçe artan oranda sanal gerçeklik üzerinde yürüyen ilişkiler,
karşılaşmalar, kimi zaman, üstesinden gelinmesi iyice zorlaşan karmaşık olgu
kümeleri olarak çocuk-gencin karşısına dikiliveriyor. Ardından da daha çok
artan sorunlar, sorunların adını koyamama, sorunlarla baş edememe, anlayış
geliştirememe gibi durumlar ortaya çıkıyor; öyle ki sorun artık salt kişinin
sorunu olmaktan da çıkıyor, en başta ailenin, tümüyle toplumun, toplumsal
kurumların, okulun, kamu kesiminin de sorunu oluyor.
Bedeninin ve/veya tüm varlığının talepleri, istekleriyle,
yakın çevresinin, ailesinin talepleri, istekleri arasında sıkışan çocuk-genç
bir sorun yumağı olarak ailede, okulda, toplumda yerini alıyor. İçinde
bulunduğu bu durum, okulu, başarısını, tüm çevresel ilişkilerini, hatta tüm yaşamını
etkiliyor.
Arada olan bir varlık olarak bu yaş grubunun ortak paydasında
göze çarpanın, ne türden olursa olsun, istekleriyle içinde bulunduğu koşullar
arasındaki ilişkiyi dengede tutamamak olduğunu ileri sürebiliriz. Çocuklukta da
elbette benzer bir durum vardır; ancak bu yeni dönemin özelliği, inişli
çıkışlılıktır. İstekleriyle, gereksinimleriyle içinde bulunduğu koşullar
arasındaki ilişki üzerinde bir bakıma, çocuktan daha çok kafa yoran ergen,
içinde bulunduğu durumu çoğun kabullenememekte ve sıkıntılar tam da bu noktada
kendisini ve yakın çevresini kuşatacak şekilde baş göstermekte ve artmaktadır.
Bedeniyle olan ilişkisini özellikle henüz rasyonalizeedememişlikte somutlaşan
bu yeni durum, kişinin yakın çevresinden ya da uzman kişilerden yardım almasını
gerekli kılabilmektedir ya da bu yeni oluşuma doğru evrilen bireylere bilinçli
olarak ve zamana yayarak yapılacak öngörülü ya da proaktifyardımlar, bu dönemin
daha sağlıklı bir biçimde geçirilmesine katkıda bulunabilecektir. Aslında insan
yaşamı tümüyle arada olunmasından dolayı bunalımlı bir yaşamdır; ancak söz
konusu bunalımların aşılabilmesinde kişilere verilecek destek son derece
önemlidir. Bu da bilimsel ve felsefi bilgiye dayalı olarak yapılması gereken
destektir. Ergenlik çağının içinden geçen çocuk-gence de bilgiye dayalı
desteğin hem yakın aile çevresince hem de okul çevresince sağlanması büyük önem
taşımaktadır. Aile ve okulun bu bağlamda yapacağı işbirliği, özenli düşünme ve
özenli dil kullanımı, güçlü iletişim sorunların üstesinden gelmenin anlamlı bir
anahtarı olabilir. Gelin hep birlikte, yapısı gereği çocuklukla yetişkinlik
arasındaki bu ara dönem üzerinde, insanın arada olan bir varlık olduğunu da
dikkate alarak özenli bir biçimde düşünelim.